Kelebek Restaurant
Saatime yeniden baktım ve zamanım daralıyordu. Elimi yüzünce kez cebime götürdüm ve evet kutu oradaydı, yerindeydi. Restauranda benim deli olduğumu düşünenler olduğuna o kadar eminimki. Mesala sağ çapraz masadaki şu tombul kız, bu tarafa bakarak erkek arkadaşına bir şeyler söyleyip kıkırdıyor. Sanırım yeni flört dönemi olsa gerek. Oğlana sürtünmek için türlü bahaneler buluyor. Ama benden iyi de bahane olmazdı zaten. Tam 2 saat 25 dakikadır burada tek başıma oturmuş ve her 5 dakikada bir saatine bakan bir adam. Her 10 dakikada bir de gelip birşeyler ister misiniz diye soran bir garson. İki buçuk saatte bir kol saati ve birden fazla garson eskittim.
Her zaman herşeyi bu kadar ayrıntılı planladığımda olmadık sorunlar çıkar zaten. Hep başkalarına söylerim hayatı kendi haline bırak diye ama bir türlü kendim yapamadım. İşte saatte buçuk olmuş. Sadece yarım saatim kaldı. Ya yetişemesse demiyorum, çünkü öle bir ihtimal beni bitirir. Neyse hiç sorun etmiyorum çünkü filmlerlerde hatun kişi mutlaka son anda gelir. İşte sol çaprazdaki şu kel çocuk. O da epeydir bekliyor ve artık çok sıkılmışa benziyor. Haline bakılırsa ilk flörtü olabilir. Eli defalarca telefona gidiyor tam bir şeyler yazacak gibi oluyor ama geri bırakıyor. İçimden “yaz ulan yazacaksan” demek geliyor ama tutuyorum kendimi.
Arkamdaki çift sürekli kavga ediyor. Onları dinlememek için büyük gayret sarfediyorum. Ama bir ara kulağım takılıyor yine. Kız herşeyden şikayet ediyor. Oğlanın hiç bir davranışını beğenmiyor. Hatta giydiği kiyafete bile kusur buluyor. Yaptıklarını eleştiriyor, hatta yetmiyor yapmadıklarını eleştiriyor. Arkamı dönüp; “o zaman neden bu adamla berabersin yahu?” diye bağırmak geliyor ama yine tutuyorum. Bir ilişki berbatsa, kötüyse, insan mutsuzsa, husursuzsa neden halen ilişkiyi sürdürür hiç anlamam. İlişki ne içindir: hayatı paylaşmak, paylaşmak ne içindir: mutlu olmak! Yani herşey eninde sonunda mutlu olmaya çıkar. Ana hedef mutluluktur zaten. Eğer sen o hedeften uzaklaştıysan neden halen elindeki aletle aynı yeri eşelersin be adam!
Cam kenarı köşedeki çitf henüz konuşmadı. Geldiklerinden beri kız camdan dışarı bakıyor, oğlan ise balık etli, koca memişli garsonu kesiyor. Zaten sohbet etmeye gelmedikleri belli. Sadece bir yere gelmek için gelmişler. Sahi bunu da hiç anlamam. Bir çok çift sadece bir yere gitmek için giderler. Hani biz beraber bir yere gittik demek için midir? Yoksa evde yalnız kalmamak için midir hiç anlamam. Bildiğin zoraki sosyallik. Sinemaya da öle giderler. Hadi sinemaya gidelim derler, kapıda filmlere bakarlar ve afişi janjanlı olana girerler. Sanırım bazı şeylerin sebebi de evsizlik. Örneğin kapının ağzındaki masada oturan gençler az sonra sevişecek. Aklıma bir Cem Yılmaz esprisi geliyor. “Siz beklemeyin sevişin, biz size yetişiriz.” demek geliyor içimden ama alışkanlık susuyorum.
Saatime yeniden bakıyorum sadece 10 dakika geçmiş. Kutu da halen cebimde. O zaman beklemeye devam. Salonun tam ortasındaki masada bir kız. Tek başına oturmuş kitap okuyor. Sanırım kahvesinin yağı donmuştur artık. En son 20 dakika önce yudumlamıştı. Kesinlikle yalnız birisi. Tam ortaya otumuş ben böle mutluyum pozu veriyor ama aslı öle değil. Kitap onun kalkanı. Yanına yaklaşıp sorarsanız hemen kitaplardan ve kültürden bahsedecektir ve erkeklerin aptal olduğuna bağlayacaktır. Tipik erkeksizlikten kavrulmuş abaza hatun modeli. Aslında şu kaşlarını alsa, az da makyaj yapsa bakacaklar ama bu modeller hep şöyle derler: “Beni doğal sevsinler. Ben olduğum için!” Saçmalık! Bunun aslı tembellik ve kendine güvensizliktir. Bir cep telefonu alırken bile işlevsel-maharetli olsun, ince-zayıf olsun, ama şık-güzel olsun, bi de kırmızı-seksi olsun. Hatun alıyoruz kardeşim kolay mı öle doğal olsun, benim olsun.
Saatime bakıyorum. Halen çalışıyor. Ama sanki artık zamanı göstermiyor. Bu bilmediğim şehirde, bilmediğim bir mekanda herşey aynı. Mekan farklı ama insanlar aynı. Bir aile gözüme çarpıyor solda. Çocuk getirmemesi gerektiğini bile bile iki adet birden getirmiş. Adam asidi kaçmış kolaya yumulmuş kafayı kaldırmıyor. Sanırım çerezleri burnundan sokuyor. Kadın çocuklardan kafayı kaldıramıyor. Türbanlı teyzem söz dinler ve kesin üçüncüyü de yapar. Aslında teyze olmadığını farkediyorum dikkatli bakınca. Belki benden de küçüktür. Ama seviyor kocasını, herif diyor “kola koyayım mı?”. İşte sevgi böle bir şey: Bir öküzü bile sevebilmektir. Belkide zorla vermişlerdir bu adama. Üç çocuktan sonra her adam sevilir.
Artık saatime bakmaya yüzüm yok. Saatten bile utanıyorum. Bozuk bir saatin bile günde iki defa doğruyu gösterdiği geliyor aklıma. Saat bile benden akıllı. Restaurantın duvarındaki süslü saate bakıyorum çaktırmadan. Bu açıdan garsonların bana bakarak fısıldadıklarını da görebiliyorum. Sanırım bana birşey isteyip istemediğimi sormayı sıraya bağladılar ama şu anda bir anlaşmazlık var aralarında. Büyük ihtimal şu çelimsiz olanı gönderecekler. Zaten en çömezleride o. İşe daha geçen hafta başladı. Sanırım insanlari tedirgin ediyorum. Ama bir yandan da artık bana alıştıklarını farkediyorum. Sekiz yıldır aynı restaurant aynı köşe, değişen tek şey garsonlar. İlk üc yıl burası bana ait degildi. Sonradan satın aldım burayı. İsmini bile değiştirmedim: Kelebek Restaurant. Bana söz vermişti o zamanlar, burada buluşacaktık. Her zaman sözlerini tutmuştu o vakte kadar. Ama bu sefer olmadı, bir kelebek gibi kaçtı gitti. Bana uçacaktı ama o hiçliğe uçtu. Umurumda değil söylenenler ve hiç bir kimse! Varsın olsun! Gelmesin, ben yine de onu burada her yıl, cebimde yüzüğüm, bekleyeceğim.
Batur Orkun
Haziran 2011
beklenenler gelecekse çekilenler kutsalmış…..bir gün o yüzüğü verebileceğin kızı bulman dileğiyle…
Bende bekliyorum aynı köşede, bir elimde BLISS, bir elimde VuFind, her şey ama her şey mükemmel olacak, eğere telefonu açarsa, yok yok açmıyor işte, olsun ben yine her gün arayacağım, beni ayakta tutan bu aramalar değilmi zaten. Ya BLISS, ya VuFind. Bir gün olcak, belki Kohaya bağlarım işi, ama olmaz, o zaman aramalarım biter, ben biterim, ha garson geldi işte çelimsizinden olan. 🙂
bu sadece bir yazı. yazdigim hersey beni anlatmiyor ki.. oturup beklemek bana göre değil zaten 🙂
ha, ha, ha, yazdığın her şey seni anlatıyor, içindeki parçalanmaları, her birisi onlardan birisi, bütünü ise kendin işte, yaşanmışlıklar, yaşanılacaklar, kullandığın imgler, her birisi sen işte baturcuğum. boşuna yorulma,, biz bu yollardan geleli çok olmadı daha