Donumu kaybettim, hükümsüzdür!
Usulca kalktım yataktan. Onu uyandırmamaya aşırı özen gösteriyordum. Ama her ihtimale karşı da bir yalan bulmak için çalıştırıyordum beynimi. Bütün gece bedenine bana sunmuş bu kadını bırakıp gidecektim sabahın ilk ışıklarıyla. Bunun için duyduğum vicdan azabını dindirsem bile ona mantıklı bir sebep sunmalıydım. Pazar sabahı nasıl bir işim çıkabilirdi. Normal koşullarda hemen bir yalan bulabilirdim ama vicdan azabının beynimde yarattığı tahribat işimi zorlaştırıyordu. Hayli gergin odanın içinde dolanıp duruyor ama düşünemiyordum. Odanın içerisinde dolanma sebebimi algıladığımda panikleme seviyesine gelmiştim. Donum yoktu! Yerlere ve yatağın altına baktım sonra yorganı hafifçe araladım. Bir anda mırıldanarak diğer tarafa döndü. Uyandığını sandım ama sadece uykuda sayıklıyordu. Anladığım kadarıyla “sarıl bana” demişti. Bu dönüş sonucu çıplak vücudunun yarısı yorganın dışına çıkmıştı. Ne kadar güzel bir vücudu vardı. En az o kadar da seksi. İnsanı yatağa çağıran bir koku salgılıyordu vücudu. Ama benim aklım halen donumdaydı. Belki bir daha bu vücuda dokunamayacaktım bile ama buna üzülemiyordum şu anda. Yarın buna bin pişman olacağımı bilerek donumu aramaya devam ettim.
Aklım ve duygularım o kadar karışıktı ki. Birbirlerini alt etmek için yarışıyorlardı ve olan yüreğime oluyordu. Aslında böyle bir duruma ilk defa düşmüyordum. Defalarca benzer durumlar ve çelişkilerde kalmıştım. Ama bu sefer tek fark donumu bulamamış olmamdı. Bir de içimde tarifsiz bir isyanım vardı. Neden beni çok seven ve kendisini koşulsuzca sunan bu kadına aşık olamamıştım. Aşık olunası çırılçıplak bir kadın yanımda yatıyordu ve benim tek derdim donumdu. Bunu düşündükçe isyanım daha da büyüdü.
Küçücük odanın içerisinde bütün deliklere bakmıştım ve yoktu. Aslında batıl inançlarım yoktur ama bu bir işaret mi yoksa diye de düşündüm. Ama işaretse neden sabahın sekizinde gitmek derdine düştüm. “Tanrım ne olur yardım et” demekten kendimi alamadım. Bir haftadır planladığım bir gecenin sabahında düştüğüm bu durum içler acısıydı. Ben bunları düşünürken yarım saatten fazla zaman geçmişti. Ama ben henüz ne bir yalan, ne de donumu bulabilmiştim. Belkide kalmalıyım diye geçirdim içimden. Ama nasıl bakacaktım onun yüzüne. Gece yaptıklarımın sadece bir kısmını hatırlayabiliyorum. Neler söylediklerim konusun da ise hiçbir fikrim yok. Hem dün gece bu yataktaki şahıs da ben değildim zaten. Benim 5 bardak vodka, bir şise şarap ve üzerine bir bardak birayla cila çekmiş halimdi. Eminim bu sabah da benden dün geceki samimiyeti bekler. Ama ben bir aşk harebesiyim. Sadece içtiğim zaman geçici bir resterasyon geçiriyorum. Sonra sabah yine yıkık-dökük kalkıyorum yattığım yerden.
Teomanın bir şarkısı geliyor aklıma, “Her zaman kolay değil, sevmeden sevişmek” dediği. Bir ekleme yapmak lazım bence şarkıya, “Hadi diyelim seviştin.Seviştikten sonrası hiç kolay değil” şeklinde. Bu duygu erkek çocuklarının mastırbasyon yaptıktan sonra hissettiği pişmanlık duygusuna benziyor. Zaten hissin çıkış sebebi de aynı. Biz erkekler çocuğumuz yerine koyduğumuz sperlerimizi boşa harcamayı kabullenemiyoruz. Çocukken kanalizasyona, büyüyünce pazar çantası gibi küçük poşetlere. İki duygu arasındaki tek fark; büyüyünce işlerin içinden çıkılması biraz daha zor hale gelmesi. Örneğin donunuzu kaybetmiyorsunuz. Biliyorsunuz ki kirli sepetinde. Don diyince aklıma geldi. Donumu aramak yerine, neler düşünüyorum şu anda. Bu da benim en iyi bildiğim kaçış yolu. Düşünmek istemediğin şeyler için konunun felfesini yaparsın sonra da sıkılır ve bir daha düşünmezsin.
Usulca tekrar kaktım yataktan. Tek yapabileceğim baktığım yerlere yeniden bakmaktı. Odanın her yerini ezberlemiştim ama abuk-subuk şeyler düşünmemek için tekrar bakıyordum. Tekrar son umudum ve en tehlikeli yere bakmaya geldi. Yorganın altına hafifden sızdım. Tam o anda “aşkım sarıl bana” dediğini duydum ve elini sırtımda hissettim. Sıcacık, red edilemeyecek kadar çaresiz elleri beni sarmak istiyordu. Ona doğru yanaşarak beline sarıldım. Halen uyuyordu ve sanırım rüya görüyordu. Büyük bir ihtimalle de rüyasında sarıldığı aşkı ben değildim. Bunu bilmek beni biraz bozmuştu. Ama bozulmaya hakkım olmadığı ortadaydı.
Bu körler ve sağırlar partisinde ortada olmayan tek şey benim mahçup donumdu. Ama artık aramak da istemiyordum. Hem bulsam ne olacaktı ki? Yavaşça sarıldım gecelik aşkıma. Sonra o kendi rüyalarını, ben kendi rüyalarımı görerek tenlemiz buluştu. Dört saat kadar uyumuşuz ve yanı başımdaki bir gülme sesiyle uyandım. Bana bakarak katıla katıla gülüyordu. İçimden; işte erkenden gitmezsen, gülünecek durumlara düşersin diye geçirdim. Yine de beklediğim bu sıcak günaydın beni şaşırtmıştı. Niye güldüğüne dair ıslarlı sorularımdan sonra, “o halen senin kafanda mı?” diyebildi. Elimi saçlarıma götürdüğümde kafama bandana gibi bir şey bağladığımı anladım. Fakat bandana olmadığını anlamak cok zaman olmadı. Evet donumu nihayet bulmuştum. Ama bu eyleme bulma adı pek yakışmamıştı. Ben yine her zaman söylediğim şeyi söyleyeyim.
Donumu kaybettim, hükümsüzdür!
batur
Mayıs, 2006
Recent Comments